Gen’eneksel Noksan

Bilimin en sevdiğim handikabı, bir konunun açıklamasının çok başka bir konuda yatabilmesidir. Bu kimi zaman bilimsel ve genelde doğru olmayan cevaplara alternatif olarak bilimsel bakış açısını sunmak istediğinizde büyük bir efor, uzunca bir zaman ve sabırlı bir dinleyici gerektirdiği için bir handikap. Ancak insanı şaşkınlık içerisinde bırakan hoş tesadüfleri de yine bu handikaptan ileri geliyor. Örneğin Dünya gezegeninin yaşını tespit edebilmek için yapılan çalışmalar neticesinde bu gün kurşunun zararlarını biliyoruz ve bu sayede araçlarımıza koyduğumuz yakıtlar “kurşunsuz” olmak zorunda. Farklı hedeflerle yapılan araştırmaların hiç beklenmedik alanlarda hayatımızı değiştirmesi bana hep büyüleyici gelmiştir. Aşağıda da genetik ile alakalı bir buluşun, sosyoloji ve siyaseti nasıl etkilediğini – etkilemesi gerektiğini – birlikte göreceğiz. Hazırsanız başlayalım:

Renk körlüğü genetik bir rahatsızlıktır ve insan erkeğinde insan dişisine göre 10 kat daha yaygındır. Gözle alakalı bir durumun cinsiyete bu kadar bağlı olması garip değil mi? Aslında değil, ve bu sorunun yanıtı sosyoekonomik pek çok güncel sorunumuzun da nedenlerinden biri ile ilintili olabilir.

Uzun süre tıp dünyasının perdesini aralamaya çalıştığı bu sorunun bu gün kesin olarak bilinen yanıtı şu: Renk körlüğü, gözün arka duvarında renkleri algılayan reseptörlerin doğru çalışmaması sonucunda meydana gelen ve çoğunlukla kırmızı-yeşil körlüğü biçiminde olmak üzere renkleri seçememe sorununa sebebiyet veren bir rahatsızlıktır. Gözlerdeki renk reseptörlerini kodlayan genler, X kromozomundan gelmektedir. Dişi bireyler XX, erkek bireyler XY kromozom çifti ile belirlendiğinden, herhangi bir X kromozomunda renk reseptörleri ile alakalı bir yanlışlık olduğunda dişilerde bunun bir yedeği bulunur. Bu sebeple dişi bireylerde renk körlüğü görülme sıklığı 10 kat daha düşüktür. Kısaca erkeklerin bu konuda bir yedeği yoktur.

Bu genetik yedekleme durumu sağlığımız ve hayatta kalabilmemiz açısından renk körlüğünden çok daha mühim durumlarda da karşımıza çıkıyor. Şöyle ki; yalnızca X ve Y kromozomları ile sınırlı olmayacak şekilde, herhangi bir işlevi yerine getiremeyen veya yanlış çalışan bir genetik kodlama yedeğinin devreye girmesi ihtimali, birey doğduktan sonra hayatını şekillendiriyor. Örneğin 1. ve 2. seviye atalarınızdan herhangi birinde çekinik olarak zeka geriliği geni var diyelim. Bunun baskın olarak bu bireylerde ve nihayetinde sizde ortaya çıkmaması için mutlaka ve mutlaka akrabanız olmayan bir bireyle gen karışımı yapmış olmanız gerekir, aksi halde genetik yedekleme – genleriniz kuzeninizin genleri ile çok büyük oranda benzer kodlandığından – çalışmayacak (çok yüksek ihtimalle) ve atalarınızda çekinik olarak bulunan zeka geriliği geni çocuğunuzda %99.9 oranında baskın olarak ortaya çıkacaktır. Çünkü genetik yedek, farklı bir soydan gelmiyor ve yüksek ihtimalle aynı noksanlığı taşıyor. Akraba evliliğinin anemi, 6 parmaklılık veya zeka geriliği gibi doğum sorunlarına yol açmasının temel sebebi işte bu yedek genin sağlıklı gen olma ihtimalini oldukça düşürmesidir. Bir görme kusurunu incelerken vardığımız bu yer, bilimin en seksi kısmı değil mi sizce de?

Gelin fen bilimlerinin sınırlarından çıkarak sosyal bilimlerin kapılarını arayalım ve yukarıda elde ettiğimiz bilgi bizi nerelere götürecek bir bakalım:

Endüstri çağı, üretimi hızlandırdı. Bilgi çağı endüstriyi profesyonelleştirdi. Bilişim çağı ise bilgiyi daha hızlı aktarılabilir kıldı. İçerisinde bulunduğumuz bilişim çağının toplumsal gelişimimize büyük bir ivme kazandırması, üretim süreçlerinin hızlı ve profesyonel olmasının yanında, tüm dünyaya korkunç bir hızla yayılması ile mümkün oldu. Matbaayı düşünün, icadından tüm dünyaya yayılmasına kadar yüz yıllar geçti. Bugün ise Tesla, elektrikli arabalarını piyasaya sürdükten birkaç yıl sonra, başta Porsche olmak üzere onlarca farklı elektrikli otomobili yollarda görebiliyoruz. Her konuda bilgi o kadar hızlı yayılıyor ki, eskiden kendini sürekli olarak yenilemeyen, her daim gelişmeyen devletler veya bireylerin uygarlıktan saf dışı kalması için yüzyıllar gerekirken, bugün bir iki yıl bir ülkeyi lig düşürmeye veya bir bireyi cahil bırakmaya yeterli. Bu yüzden hem birey hem toplum olarak sürekli güncellenmemiz, sürekli sosyalleşmemiz ve “bağlantımızı” hiç koparmamamız gerekiyor. Bunda bireysel olarak başarılı olsak bile, toplumsal olarak da başarılı olmamız veya olamamamız yine bireysel yaşantımızı doğrudan etkiliyor. Ancak ne yazık ki toplumsal olarak başarılı olmak, yazıldığı veya okunduğu kadar kolay değil.

Yukarıda size gen yedeklemesinin önüne geçildiğinde – yani akraba evliliği yapıldığında – zeka geriliğinin çok çok yüksek ihtimalle kaçınılmaz oluşunu açıklamaya çalıştım. (Uzmanlık alanım olmadığından, bilmediğim sularda kulaçlarımı mümkün olduğunca dikkatli atmaya gayret ediyorum, konuyu daha detaylı araştırmak isterseniz evrimağacı platformunu ve soyağacımızdaki maymun kitabını öneririm.) Bu kaçınılmaz son, bizim toplumsal uyumluluğumuzu sandığınızdan daha fazla etkiliyor olabilir.

Yazar Jim Rohn, “İnsan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır” der. Sahip olduğumuz zihin yapısı, iletişimde olduğumuz bireylerden etkilenir. Çünkü beyin, sosyalleşmeye ve senkronize olmaya bayılır. Yazının başında belirttiğim sebepten, hayatta kalmak için sosyalleşmeye eskisinden çok daha fazla ihtiyacımız var. Yani zeka gelişiminde çevresel etkenler giderek daha baskın olmaya başlıyor. Bu da etkilendiğimiz çevrenin ortalama zekasının, öyle veya böyle bizi etkilediği anlamına geliyor. Ve akraba evliliğinin yasal olduğu ülkemizde, zeka geriliği sorunu cumhuriyet tarihinin başından bu yana büyüyerek bizi etkilemeye devam ediyor.

Cumhuriyet’ten bu yana diyorum çünkü Osmanlı Devleti Viyana kapılarına dayandıktan sonra, yüzyıllarca düzenli olarak toprak kaybetti. Kaybettiği her toprakla beraber, devletin çekirdeği Anadolu’ya doğru bir göç dalgası da geldi. Nihayet Balkan Savaşları ve Cumhuriyet’in ilanını takip eden mübadeleye kadar devam eden bu göç dalgası, akraba evlilikleri ile her nesilde büyüyen zeka geriliği tehdidini nötrleyecek bir gen çeşitliliği kattı. Mübadelenin ardından Anadolu coğrafyasına dışarıdan göç hareketi durdu ve akraba evliliklerinin her nesilde artan tehdidi giderek daha fazla hissedilmeye başlandı. Evet, eğitim sistemimiz kötü, evet bizi yönetenlerin ufukları çok dar, evet vasatın iktidarı ile karşı karşıyayız ancak, bu iktidarın toplumda bir karşılık bulmasının da maalesef yukarıdaki gerçekle bir düzeyde ilgisi var. Uluslararası bir eğitim kalitesi testi olan Pisa testinde her yıl sonlara oynamamızın nedeni yalnızca eğitim değil, iktidarın vizyonsuzluğunun iki üç ülkeye, iki üç ‘höt zöt’ ile kapatılabilmesinin nedeni de yalnızca halkın cahilliği değil. Olgular arasında bağlam kurabilme hızı olan zekâyı ölçebileceğimiz bir test var elimizde: IQ. IQ’su düşük bir birey entelektüel gelişime önem vermez, sanat ve felsefenin inceliklerinden yoksundur ve en önemlisi sorunlarını konuşarak değil, şiddet ile çözme eğilimindedir. Olgular arasında bağlantıyı insana göre çok daha yavaş kurabilen gorillerin liderlik kavgası ederken takım elbiselerini giyerek canlı yayında birbirlerinin savlarını çürütmeye çalıştıklarını göremezsiniz. Bunun yerine birbirlerini öldüresiye dövmeyi seçerler. Bu mantığı insan toplumlarına sürerseniz, ‘höt zöt’ siyasetinin, kapatılan tiyatrolardan, sansürlenen yayınlardan, eleştirel düşünceyi baskılayan otoritelerden şikâyet etmeye yeltenebilecek vatandaşın üzerinde neden etkili olduğunu daha iyi anlarsınız.

Karbon kağıdıyla boyanmış gibi eş olan bu iki haritanın birincisi ülkemizdeki akraba evliliğinin yaygınlığı oranını, diğeri ise IQ ortalamasını gösteriyor. Toplamda da 90 IQ ile Türkiye, maalesef dünyanın önde gelen ülkelerinin ortalama 15 puan altında bir IQ ortalamasına sahip ve bu durum, bilgi çağında uygarlıktan kopmama çabalarımızın önüne büyük bir taş koyuyor. Peki biz ülke olarak akraba evliliğini yasaklıyor muyuz? Hayır. Bunun gerekçesi olarak nüfus planlaması ve genç nüfusun teşviki gösteriliyor. Yine nicelik niteliği yeniyor anlayacağınız. Biz bu yere göğe sığmaz 80 milyonluk nüfusumuzla her yıl 750 milyar dolarlık değer üretirken, Hollanda 17 milyonluk nüfusu ile 700 milyar dolarlık değer üretiyor. Yani işin özü, Bilişim Çağı’nda nitelik, niceliği yeniyor. Bunu biz göremiyoruz, orası ayrı.

Konuyu yavaş yavaş kapatırken dünyadan bir iki örnek daha vermek istiyorum size. Dünyada akraba evliliğinin en yaygın olduğu ülke Mozambik, IQ’nun en düşük olduğu ülke de yine Mozambik. IQ’nun en yüksek olduğu ülke Güney Kore (106), ve tabii ki akraba evliliği de en düşük Güney Kore’de.

Akraba evliliği sorununun en düşük olduğu toplum hangisi peki? Yahudiler. Kapalı bir toplum olmalarından ötürü ilginç gelebilir, ancak şiddetle karşı olunan bu olgu, Yahudilerin IQ ortalamasını diğer tüm dinlerin mensuplarının açık ara üzerine çıkartıyor. Benim, bir reseptör bozukluğunun araştırıldığı bilimsel bir deneyin, bilgi çağında kimi toplumlar öne çıkarken neden kimilerinin geri planda kaldığı sorusuna cevap vermesi ile gerçekten ağzım açık şekilde hayran kaldığım bilim dünyasının, en prestijli ödülünü diğer tüm toplumlardan daha çok kez kazandılar.

Yukarıda birlikte çıktığımız yolculuğun vardığı nokta tabii ki akraba evliliklerini bitirin, ülkedeki tüm sorunlar çözülsün değil, ancak bir süredir bu konuda yaptığım araştırmalar, ülkemizde bir şeylerin düzelmesi için atılacak temel adımlardan birinin de – yargı, seçim kanunu ve eğitim reformunun yanında – bu garabet alışkanlığın yasaklanması ve denetlenmesi olduğunu düşündürmeye başladı. Üstelik bu düşüncem renk körlüğünün neden erkek bireylerde daha sık görüldüğünü araştıran bir dizi bilim adamı sayesinde şekillendi. Bilim gerçekten de en hakiki mürşit, değil mi?

Bilgiyle kalın…

Birisi “Gen’eneksel Noksan” üzerinde düşündü

  1. Sevgili Oğulcan, bu yazın bundan evvelki yazılarına göre kıyaslanmayacak kadar net ve açıklayıcı bir aktarım olmuş. Yazım ve aktarım konularındaki ciddi gelişimin için tebrik ediyorum, sevgiyle kal

    Beğen

Erhan Erteği için bir cevap yazın Cevabı iptal et