Kendimden İleri

Ne zaman evden çıksam gördüğüm herkes için üzülürüm. Hele yüzü düşük, canı sıkkın olanlara. O kadar farkında değiller ki neyin önemli, neyin değersiz olduğunun. Sarılasım gelir herkese bir bir. Üzülme diyesim gelir, sen dert etmezsen çok da büyük bir dert değildir belki. Geçer elbet diyesim gelir ya da birkaç sene sonra dönüp baktığında ne de küçük bir şey olduğunu fark edersin umarım diyecekken zor tutarım kendimi. Ama tanımadığım her bir kişiye tek tek içimden fısıldarım: Üzülme canım kardeşim, düşürme yüzünü. Bulutlanmasın güzel yüzün.

Hayat çok zor denir ya hani, hiç düşündünüz mü neden diye? Düşünürüm ara ara fırsat buldukça. Tek bir cevap bulurum buna: İnsanlığımızdan. Para denen şeyi biz icat etmişiz sonrasında da pervane olmuşuz peşinde. Çok komik gelir bu durum bana. Güneşe uzanan bir kedi olmak gelir içimden o anlarda. Yaşam dediğimiz şeyi biz uydurmuşuz ve uydurduğumuz şey “özendiğimize uymuyor” diye canımızı sıkarız. Ama bu, günümüzün gerçeği olmuş artık. Kendimizi kendi inşa ettiğimiz hapishanelere çoktan mahkum etmişiz. Kat kat yerin altına giden bir hapishane hem de. Geçim sıkıntısı, dost kazığı, kariyer yolculuğu, aşk ıstırabı, beğenilme çabası ve cabası. Yıllar öncesinde bu halde olduğumu fark ettiğimde demiştim ki kendime, çok şanslısın! Çözdün bu işi. Hayat sana zor olmayacak artık. Sen hapisler kurma demiştim aynada gözlerimin içine bakarak kendime. Hayattan ihtiyacından fazlasını istediğinde, çok koşman gerekir. Çok yorulursun. İhtiyacını bilirsen ona yetecek kadar çalışırsın. Daha iyi bir ev, bir arabaya ihtiyacın var mı gerçekten? Her akşam Instagram’da paylaşmaya değecek bir etkinliğe katılman elzem mi? Herkesin seni beğenmesi şart mı canım kardeşim? Herkesin gittiği yerde tatil yapmasan yüzün gülmez mi? Ötedeki yerin denizi ıslatmaz mı bedenini? O moda olan kıyafeti giymeyince üşür müsün? Senin cevabını bilmiyorum ama benim bir cevabım var. Tüm bunlara sahip olmak için çok çalışmam lazım. Çok para kazanmam lazım. Sevdiğim insanlara değil, daha da zengin olmak isteyen patronlara zaman ayırmam lazım. Çok zekiyim sanıp, kölelik yapmam lazım. Diğer kölelerle, daha iyi bir köle olmak için yarışmam lazım. En iyi köle olmalıyım ki en çok ben kazanmalıyım. O yüzden ben tüm bu güzel parlak hayalleri elde edemesem de olur. Arada kulağımda kulaklığımla bir vapura binsem Beşiktaş’tan, Emirgan’a kahve içmeye gitsem benden mutlusu olmaz. Kitabımı okusam, bağırarak söylesem sevdiğim şarkıları. Sevdiğim insanlara zaman ayırsam, kendime dördüncü montumu almak yerine hediyeler alsam sevdiklerime… Güzel dostlarla bir şeyler içip geçmişi, bugünü, olmamış onlarca farklı geleceği konuşsam daha zengin olmam mı sence de? Hele bir de paylaşsam ben kadar şanslı olmayanlarla. Hem bildiklerimi, hem ekmeğimi. Daha da mutlu olmam mı?

Şanslı hissederim kendimi, dedim ya. Farkındayım (sanırdım) hayatta olan biten pek çok şeyin. Boşuna koşmam, fazlasını istemem ben canım kardeşim. Aynı hatayı pek çok kez yapmam. Öğrenirim neyin canımı yaktığını, düşünürüm üzerine. Bir dahakine ne yapacağımı kurgularım öncesinden. Küçükken sobaya dokunana kadar elinin yanacağını bilemez ya insan, büyüyünce de değişmiyor aslında. Canımız yanana kadar, nasihatlar boşuna olur. Eğer kendimizle yüzleşmekten korkacak kadar canımız yanmamışsa, hatalarımızdan ders çıkarabiliriz. Öte yandan, her madalyonun bir de diğer yüzü olur. Yeni bir şey fark ettim şu sıralar. Anlattığımda “bunu zaten bilmiyor muydun?” diyebilirsin ama kendime hiç dürüst olmamışım. İstemişim ama şimdiye kadar gücüm yetmemiş. Çünkü vaktiyle canımı yakmış her şeye karşı iyi bir korunma planı yapmışım. Kendimi resmen terbiye etmişim. O kadar derinime, o kadar içime gömmüşüm ki. Bırak başkasını, kendim bile bulup fark edememişim yıllarca. Ayağında zinciriyle büyüyen bir fil misali, eskiden gücümün yetmeyeceği çok şeyden korkar olmuşum. Hala gücüm yetmez sanmışım. Canım yanmasın diye korkularımın tutsağı olmuş, kendimi koyduğum kafesimden öteye gidememişim. Her şeyin farkındayım sanıyorum ya bir de, daha da emin olmuşum kendimden. Aman onu yapma sonra canın yanar. Aman o işe girme, dolandırılırsın. Aman ona boşuna çok para harcama, parasız kalırsın. Aman ona zaman ayırma, vakit kaybedersin. Sen onu zaten beceremezsin, boşuna deneyip de zaman ve para kaybetme. Aman sevmediğin işinden istifa etme, ya potansiyelini ziyan edersen? Ya bir daha o kadar iyisini bulamazsan? O kursa da gitme olur mu? Ya rezil olursan? El alem ne der sonra sana? Arkadaşların, ailen? Sevmezlerse seni? Ama bu kafeste kaldıkça ya sen kendini sevmezsen canım kardeşim?

Evet çok şanslıyım. Çünkü en azından kafesimi fark ettim. Parmaklıklarıma dokundum. Gardiyanıma selama durdum. Ne başkası da yapıyor diye bir şey yapmalısın, ne de herkes yapıyor diye sevdiğin bir şeyi yapmaktan mahrum kalmalısın dedim gardiyanıma. Belki kafesimi açar diye. Kendini tanımalısın, en büyük merakı kendine duymalısın dedim. Gözümün içine baktığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam.

Ne zaman sabah uyanıp aynaya baksam biraz üzülürüm kendime. Ah be çocuk, düşürme yüzünü. Farkında olduğun onca şey var ve bu hem senin lanetin hem de şansın. Çünkü farkında olmadığın kim bilir neler var. Hayat da bunları keşfetme yolculuğu değil mi zaten? Heyecanı burada değil mi? Üzülme canım kardeşim, düşürme yüzünü. Bulutlanmasın güzel yüzün.

Yolun güzel.
Gül hadi…

Yorum bırakın