
Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu yazı Z kuşağına odaklanıyor. Ancak Z kuşağı derken aslında neyi kastettiğimizi daha iyi anlatabilmek adına müsaadenizle önce Sosyal Kuşak kavramının nasıl şekillendiğine kısaca göz atalım.
Sosyal kuşak TDK’da yer alan tanımı ile “yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını paylaşmış ve benzer ödevler ile yükümlü olmuş kişiler topluluğu” ’dur. Sosyologlar kronolojik olarak kuşakları Kayıp Kuşak (… – 1925), Sessiz Kuşak (1926 – 1945), Baby Boomers (1946 – 1964), X Kuşağı (1965 – 1979), Y Kuşağı / Milenyumlar (1980 – 1995), Z Kuşağı (1996 – 2012) ve Alfa Kuşağı (2013 – …) şeklinde sınıflandırıyorlar.
Kuşaklar yalnızca içinde bulundukları dönemin küresel ölçekte sarsıcı gelişmeleri tarafından değil, kendilerinden bir önce gelen kuşakların davranışları tarafından da şekillenir. Örneğin sürekli savaş ortamında büyümüş, etrafını ölüm ve şiddet sarmış sessiz kuşağın çocukları olan Baby Boomers kuşağı, dünyanın aşırı şiddet ve yıkımdan – nispeten – nasibini almış ve barışı özlemiş olduğu ortamda, savaştan çok çeken anne – babalarının yoksunluklarına tanık olarak büyüdükleri için barışın kıymetini bilen ve insani değerleri yücelten karakteristiğe sahiptir. Bunun temeli, ideolojik veya sosyolojik olarak neye odaklanırsanız, odağınızın hatalarınızı görmenizi engelleyecek şekilde daralmasıdır. Bu durumda da sizden sonra gelenler bu dar bakış açısının noksanlarını sizden daha iyi görerek yeni eğilimlere yönelirler. Çünkü hiçbir ideoloji veya tutum, kusursuz değildir. Komünizmden sıkıldınız mı? Hadi herkes liberal olsun. Bu sefer de etrafta ekmeğe dilenen evsizleri görmeye başlarsınız. Liberalizm kötü mü, hadi neo sosyalizme geçelim, bu kez de siz bir değer üretmek için onca çaba sarf ederken, hak etmediğini düşündüğünüz kişileri beslemek zorunda kalırsınız. Kısaca maddenin diyalektiği her zaman çalışır ve toplumsal evrimleşme bu yukarıda gördüğümüz kuşak farklarını meydana getirir. Bu yüzden de her birey kendi ailesinde tanık olduğu sıkıntılardan yetişkinlik döneminde kaçınmaya çalışır.
Bütün bu devinim için içinde Z kuşağı farklı bir yer tutuyor. Dünyayı değiştiren büyük olayların cereyan etmesi kuşaklarda o veya bu şekilde çeşitli davranış kalıpları oluştursa da Z kuşağında bu durum toplumsal olarak hayli ilginç bir hal alıyor. Demek istediğimi bir örnek ile izah edeyim: Y kuşağının karakteristiklerinden biri, kendisinden önceki X kuşağına nazaran akrabalık ilişkilerinin daha zayıf olmasıdır. Bunun en temel nedeni de Y kuşağının yetiştiği konjonktürde teknolojik gelişmeler ile ulaşım araçlarının ve yolların gelişmesi ile göçün kolaylaşması ve akrabaların birbirlerinden daha uzak yaşamaya başlamalarıdır. Ancak bu karakteristiğin neticelerini analiz ve tahmin etmek sosyologları çok zorlamaz. Ailevi söylemlerin bu kuşak üzerinde daha az etkiye sahip olacağı, bireyselliğin daha yüksek olacağı gibi kolayca yapılan çıkarımlar hiç de yersiz değildir. Z kuşağında ise, kuşağın maruz kalmaya başladığı etkiler insanlık için o denli yeniydi ki, hiç kimse Z kuşağından tam olarak ne beklenebileceği konusunda fikir birliğine varamadı.
Yazının özünü de Z kuşağının diğer tüm kuşaklardan farklı olarak teknolojik bir gelişim(internet ve sosyal medyaya rağmen), savaş veya siyasal bir akımdan öte, özellikle üretim – tüketim dinamiği ile şekillenmiş olması oluşturuyor. Popüler Kültür ve Doyumsuzluk başlıklı yazımda bahsetmiştim, bir ürünün kıymeti, üretiminde harcanan zaman ile doğru orantılıdır. Bu olgu, yine aynı yazıda kısaca değindiğim bir etki ile birleşerek, Z kuşağını talihsiz bir sonuca iter: 1995’ten sonra giderek maksimum verime doğru yönelen üretim mekanizmaları, hemen hemen tüm şirketler için daha fazla üretebilmeyi bir sorun olmaktan çıkarttı. Bunun yerine daha fazla tüketilebilmek şirketlerin ana problemi oldu. Bu yüzden pazarlama departmanları giderek önem kazandı. Üretimin giderek hızlanması ve üretilen malların çokluğu, nihayetinde kaliteli ile kalitesizin birbirine karışmasını sağladı. Bugün 35 bin TL fiyatı olan son model bir cep telefonu ile 3 bin 500 TL fiyatı olan bir telefon arasındaki fark, 2000’lerin başında aralarında çok daha az fiyat farkı olan iki cep telefonunun arasındaki farktan daha düşük. Tüm bu olgular, yani üretimin değil tüketimin sorun olması, kaliteli ile kalitesizin arasındaki farkın kapanması ve üretimde harcanan zamana verilen değerin düşmesi, Z kuşağına vurdu.
İnternet ile büyüdükleri için çok daha başına buyruk, çok yönlü, daha yaratıcı olduklarını haklı olarak vurguladığımız Z kuşağı, tıpkı ulaşım imkanları kolaylaşınca farkında bile olmadan akrabalarından uzak kalan Y kuşağı gibi farkında olmadan çok daha ciddi bir soruna doğru sürükleniyor olabilir. İnternet ve sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri, bilgi aktarım ve bilgiye ulaşım hızımız tahmin edilemez ölçüde arttı. Bu tabii ki çok iyi bir gelişme. Ancak – en son Y kuşağı ile biten – internet öncesi dönemin yavaşlığını yaşamış insanlar için iyi bir gelişme. Çünkü bu hızın içine doğan Z kuşağı, doğal olanın bu hız olduğunu – haklı olarak – düşünüyor. Önceki kuşaklar ise gerçekten nitelikli bir ürüne – bu ürün bilgi de olabilir – ulaşmanın zahmet gerektiren bir eylem olduğunun görece daha çok bilincinde. Ya da şöyle söyleyeyim, bilinçlilikten ziyade bu şekilde büyüdüler. O yüzden Z kuşağı dışındaki kuşaklar tüketirken daha yavaş tüketiyorlar. Hızlıca karşılarına çıkanı daha çok sorguluyorlar. Bu nedenle Z kuşağının hızı, aynı zamanda zayıf noktası.

Şirket politikalarının değişmesi neticesinde sürekli daha hızlı ve daha çok tüketim için bombardımana tutulan Z kuşağı, üretim yapmaya başlayacağı çağa geldi. Çok hızlı ve çok yönlü tüketmenin artısı, üretim yaparken çok yönlü düşünebilmek ve evrensel değerlere hitap eden ürünler ortaya çıkartabilmek. Ancak kaliteli ürünler çıkartmak hususu bambaşka bir meziyet istiyor: sabır. Ve tükettiği ürünün tüketilmeye değer olup olmadığına 3-5 saniye aralığında karar veren, çok kısa sürede edindiği bilgi ile tatmin olan ve o konuyu bildiğini hisseden Z kuşağının tüm artılarına rağmen en büyük noksanı da yine maalesef sabır. Bu iki açıdan Z kuşağını etkileyecek. Birincisi, üretim tüketimden farklı olarak çok daha fazla “doğru” bilgi gerektirir ki doğru bilgiye ulaşmak bilgi kirliliğinin de çok arttığı günümüzde zaman alan bir süreç. Elon Musk, SpaceX firmasını kurarak bir roket şirketi oluşturmak istediğinde hemen 110 milyon dolarlık sermayesi ile işi bilen insanları işe alarak başlamadı. Öncesinde roket bilimi ile ilgili bütün kitapları okuyup bitirdi. Sonra faaliyete geçti. Z kuşağı için ise sermaye ve vizyon ortadayken bu “okuma” eylemi tamamen vakit kaybı. Ancak başarı ve kalite, harcanan bu “kayıp vakit” ile birlikte geliyor. İkincisi üretimde uzun vadede rekabet edebilmek istiyorsanız, kalitenizi artırmanız gerektiği gerçeğidir. Teknoloji giderek geliştiği için rakipleriniz daha kaliteli ürünü daha yüksek maliyetle ürettiği sürece siz de kalitesiz ancak daha ucuz ürünler ortaya koyabilirsiniz, ancak rakibiniz yeni teknoloji ile maliyetini düşürdükçe siz aynı hızla kalitenizi artıramayacağınızdan rekabet edemez konuma düşersiniz.
Z kuşağının bu iki temel üretim sorunu, beraberinde yeni meslekler getirdi. Mesela günümüzün en çok konuşulan “mesleklerinden” biri olan influencer’lık. Yani pazar yaratan müşterilik. Ancak bu yoldan para kazanmanın makro açıdan özüne baktığımızda ortada hiçbir üretim yok. Popüler kültürün yarattığı kişiler tüketim yaparak sade tüketicinin tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye çalışıyorlar hepsi bu.
Amacım Z kuşağını yermek değil. Şüphesiz, tüm noksanlarına rağmen internet ve sosyal medyanın toplumlara kattığı onlarca pozitif etki ile paralel olarak, Z kuşağı da kendisinden önceki kuşaklara nazaran pek çok artıya sahip. Ancak bugüne kadar temelde hep bu artılar ele alındı. Çok daha zekiler, daha bağımsız düşünebiliyorlar, kendilerini ifade etmekte daha iyiler, daha seçiciler… Öte yandan üretimde fark yaratan “öncesi”nden bihaberler. Z kuşağının toplumlarda yerini alması ile, eskiden ne ürettiğinize göre atfedilen “değer” artık ne tükettiğinize göre atfedilir oldu. Cebinde eski model bir telefon ile gezen bir mühendis, toplumda son model cep telefonu ile dolaşan bir influencer’dan daha az değer görüyor. Artık tükettiklerimiz kimliğimizi inşa ediyor, ürettiklerimiz değil ve bu konjonktürde büyüyen Z kuşağının tamamen tüketim endeksli bir bakış açısı olması üzücü ancak doğaldır.
Dünyanın Z kuşağının yetişmeye başladığı dönemde üretimi sorun olmaktan çıkartıp tüketime odaklandığından bahsetmiştik. Z kuşağının bu konjonktürde oluşan davranış yapısı, benim görebildiğim kadarıyla iki sonuca varıyor: Ya Z kuşağının üretim mekanizmalarının başına geçmesi neticesinde üretim – özellikle kaliteli üretim – yeniden bir problem olarak şirketlerin karşısına çıkacak, ya da herkesi daha çok ve daha sık tüketmeye iten bu sistemde üretim sistemlerini korumayı başaran firmalar zenginliklerine zenginlik katacaklar ve terazinin tüketici tarafında kalanlar için hayat giderek daha da zorlaşacak.
Her şekilde, sosyologların gayriihtiyari şekilde alfabenin son harfi olan Z kuşağının sonrasına istemsizce başa dönerek Alfa kuşağı ismini vermeleri, sanki bu kuşağın özellikle üretim – tüketim dengesinde küresel ekonomiyi bir açmaza sokacağını ve çözümün başa dönmekte olacağını hissetmeleri ile alakalı olabilir mi?
Unutmayın, her kuşağın odaklandığı nokta o kuşağın zayıf noktasıdır ve çocuklar, ebeveynlerinin hatalarını tekrar etmemeye uğraşırlar.
Sevgiyle,